Dolar $
32.58
%0.1 0.03
Euro €
34.9
%0.18 0.06
Sterlin £
40.63
%-0.09 -0.03
Çeyrek Altın
3953.13
%-0.12 -4.68
SON DAKİKA
Son Yazıları

Bir vadi dolusu altının ince hikayesi

13 Eki 2019

İnsanı erdemli yapan; doyumsuzluğuna sabırla karşılık verebilmesi. Ama bugün erdem de fazilet de bit pazarına düşmüş, kıymeti bilinemeyen değerli metaya benziyor. İnsanoğlunun renkli dünyasında aradığı şey; aslında "vadi dolusu altın" değil… "Silme altın dolusu vadi…"den öte, hırsı, tamahı, tutkusu ve doyumsuzluğu…

Dünyanın “En öncelikli sorunu ne?” diye sorarsanız, ister geniş isterse dar imkanlara malik olsun insanın “hırsı”, “doyumsuzluğu”, “tutkusu”, “takıntısı” derim. İnsanın karakteristik özelliği bu. Tersini düşünmek bile abes…

İnsan bir vadi dolusu silme altını olsa, ikinci vadiyi ister!

Tabii bu kadar altını ne yapacaksa!

İşte insanı erdemli yapan da; hırsına ve doyumsuzluğuna sabırla karşılık verebilmesi.

Ama bugün erdem de fazilet de bit pazarına düşmüş, kıymeti bilinemeyen değerli metaya benziyor.

İnsanın hırsı ve tamahkârlığı ile ilgili çok darbı mesel anlatılabilir… Günümüze uyarlayarak sadece birini gözleriniz önüne sereyim…

İnsanoğlu evde, işte, sokakta, toplu taşımada, fırsat bulduğu her yerde zengini fakiri ellerinde en az 3-5 bin liralık cep telefonuyla sürekli meşgul olur. Önemli veya önemsiz olsa dahi renkli camlardan, başını kaldırıp da “Ne oluyor?” diye bakana, etrafını temaşaya geçene pek az rastlarsınız.

Dünyanın her tarafında böyle…

Çoğu zaman ne aradığını bilmez ama telefonun ekranından da gözünü ayıramaz… Beyin, daha doğrusu gönül, telefon üzerinde gözle birlikte gezinen parmakları tutku ve doyumsuzluk dehlizinde gezdirir de gezdirir…

“Bu olmadı şu… Tüh! Bu daha iyiymiş… Yok bir öncekini görseydin, böyle demezdin! Gelecektekiler bence daha çarpıcı!” gibi düşünce, tahayyül ve temayüller; aranana değil, gizeme, seraba ve sisler ötesine takılır gider…

Demek ki insanlar bugün vadi dolusu altını bir renkli cam üzerinde arıyormuş da haberimiz yokmuş… Bu çılgın salgını ve renkli dünyalara giden sürgünü başka türlü ifade edemiyorum.  

İphone’nun verdiği ders

ABD’li teknoloji şirketi Apple, İphone telefon satışları konusunda bir araştırma yaptırmış… Araştırmada yeni bir İphone telefon alabilmek için ülkelerin kişi başı gelirine paralel çalışması gereken gün sayısını hesaplamış…

Sonuçlar oldukça ilginç!

Ukrayna’da bir kişi ortalama fiyattaki bir İphone telefona sahip olabilmek için tam 97 gün çalışmak zorunda. Kolombiya’da söz konusu gün sayısı 90, Türkiye’de ise 89 gün. Sıralamada 76 gün ile Kazakistan dördüncü, 74 gün ile Vietnam beşinciliği paylaşıyor.

Bir İphone telefon almak için çalışılması gereken en az gün sayısı İsviçre’ye ait. Bir İsviçreli 5 gün çalışarak kazandığı para ile bir İphone telefon sahibi olabiliyor. İkinci sırada 6 gün ile ABD, üçüncü sırada 7 gün ile Lüksemburg, 8 gün ile Norveç ve 9 gün ile İsveç var.

Demek istediğim, 97 günlük çalışması karşılığı elde ettiği para ile bir İphone telefon alan kişi de başını ekrandan kaldırmıyor… 5 günlük mesaisi karşılığı kazandığı parayla telefon alabilen İsviçreli de yine başını renkli camdan gözlerini ayıramıyor!

İster zengin olsun, isterse fukara… Bu yolun yolcusu hepten guraba!

Milyonlarca gözün telefonun renkli dünyasında aradığı şey aslında “vadi dolusu altın” değil… “Silme altın dolusu vadi…”den öte, hırsı, tamahı, tutkusu ve doyumsuzluğu…

 “Erdem” ve “sabır”ın gücü

Konuyu nereye götüreceğimi hâlâ merak ediyorsunuz herhalde!

Mevzunun daha iyi anlaşılması adına bir misal daha paylaşayım…

Malûmunuz küresel ekonominin en canlı konusu ABD/Çin ticaret müzakereleri… Nitekim iki gün önce krizin çözülmesi adına taraflar Washington’da bir araya geldi. Karşılıklı ikramlardan sonra asıl mevzuya geçilince hırs ve ihtirastan kaynaklı biraz ipler ve sinirler gerilse bile niyetlerde “anlaşma” olunca kısmî de olsa tokalaştılar ama vedalaşmadılar. Sonunda krizin çözümü konusunda geleceğe mâtuf alternatifler üzerinde kafa yordular.

Görüşmeler üst seviye geçiyor, onu öncelikle ifade edeyim. Geçen yazımda da belirtmiştim… ABD ve Çin, küresel durgunluğa giden yolu tıkayan ticaret ürünlerine karşılıklı uyguladıkları vergi tarifelerinden vazgeçecek…

Kısmî anlaşmayı öyle küçük görmeyin derim. Söz konusu görüşmeler kur savaşını bitirecek bir hamle veya herhangi bir yeni vergi tarife oranının gündeme taşınmasını önleme olarak algılanması kanaatimce olaya daha müspet bir yaklaşım sağlayabilir.

Tahminime göre bunun ilk adımı atıldı… ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping siyah, kırmızı veya mavi fark etmez dolmakalemlerini küresel dış ticaretin selameti için markası olumlu olan mürekkeple dolduruyorlar.

Zaar! İki lider vadi dolusu altını kazanabilme yolunun “erdem” ve “sabır”dan geçtiğini galiba anlamaya başladılar. İster inanın, ister inanmayın! Trump’ın “Çin ile ticaret görüşmelerinde iyi şeyler oluyor” demesini buna bağlıyorum…

Piyasada “çöl/deve” hikâyesi

Olan ile ölene çare olmadığı gibi küresel piyasalar eninde sonunda olan ile karşı karşıya gelecek, bunun kaçarı yok! İşte böyle nazik, hassas gelişmelerde arayı bozan şey spekülasyon… Hatta buna  manipülasyona kadar varan spekülasyon demek daha doğru.

Trump ABD/Çin görüşmeleriyle ilgili “İşi şeyler oluyor” demeden önce sabırsız ve gözlerini kazanma hırsı bürümüş spekülatörler olaya azıcık “erdem” ve “sabır”la yaklaşmış olsa büyük miktarlardaki sermayeler, kazançlar kayıp hanesine yazılmayacaktı!..

ABD/Çin müzakerelerini küresel ekonomi için kara delik olarak yansıtanlar, algı operasyonlarıyla dünya kadar parayı birilerinin cebinden alıp diğer birilerinin cebine koyuyor… Hemen akabinde Trump, “Müzakere krizi çözülecek galiba” deyince piyasalarda risk iştahı birden artıyor, torba tersine çevriliyor.

Bence bu; karamsarlığa sürükleyen hareket gibi iyimserliğe zorlanan bir gaz! Başka ne denebilir? Çünkü kaynak, çıkış noktası, eski tabirle mahreç hep aynı mahal, hep aynı merkez…

Söz konusu odak, önce uçsuz bucaksız suyu seli olmayan çölde deveyi kaybettiriyor, ardından bulduruyor… Deve bulununca malûm çevreler kıymete biniyor, ama devedeki heybenin de soyulduğunu görüyor. Netice ortada… ABD/Çin ticaret müzakereleri başlamadan bir hafta önce pay piyasalarında ortalama yüzde 1’i aşan kayıplar ve ardından sahaya sürülen iyimserlikle gelen kazançlar; “çöl/deve” hikâyesinden başka bir şey olmadığı gerçeğini ayna gibi yansıtıyor.

Brexit’in perde arkasında ne var?

Küresel ekonomiyi yakından ilgilendiren sadece ABD/Çin ticaret müzakereleri değil elbette. Elde İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması olarak bilinen Brexit süreci var ki, evlere şenlik. Avrupa İngiltere’nin yeniden bir oylamaya gitmesi beklentisini göz ardı etmiyor, ama İngiltere’de yönetim bu konuda “ser veriyor, sır vermiyor” sendromunu yaşıyor.

Evet, Brexit’in perde arkasını tam anlamıyla dünyaya aktarabilecek bir Allah kulu yok… Bu konuda cesareti olan da yok! Brexit birilerinin bitişini gösteriyor ama, kimin, hangi milletin ve hangi bölgenin belli değil!

Aslında konuya Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi söz konusu sürece daha pragmatik, statik ve pratik bakıyor. Son demecine bakıyorum da, adamın adeta yalvarırcasına, hükümetlerin para musluklarını açmalarını istiyor.

ECB 20 milyar euroluk bir tahvil alım ihalesi programını açıkladığını biliyoruz. Ama bir taraftan da eksi politika faiziyle adım atacak halde olmayan banka daha aktif bir maliye politikası konusunda ısrar ediyor. Adamın niyeti yeni programında finans dünyasına daha yakın ve daha pozitif bir patikada yürümek.

İşin aslına bakarsanız süper lakaplı Mario Draghi, negatif faiz politikasının finans kesiminde açtığı yaraları düzeltme yolunda, dünyanın tersine daha erken bir faiz artırım konusunu programının bir ucuna not etmiş görüntüsü veriyor.

Görevi yakında IMF eski başkanı Christine Lagarde’a devredecek Süper Mario’nun kötü giden Avrupa ekonomisine yönelik bu kadar ısrarcı olmasını anlayabiliyoruz fakat Avrupa Merkez Bankası’na destek vermeye hiç niyeti olmayan başta Almanya, Hollanda ve diğer ülkelerin Brexit süreciyle birlikte küresel negatif faiz yolculuğunda stres testlerine ne kadar dayanıklı olacağını kestiremiyoruz.

Faiz kararında iki büyük etken

Negatif faiz politikalarını bir adım daha götürmek isteyen ülkeler piyasaları fonlama adına varlık alımlarına da sıcak bakıyor. Niye bakmasın ki, küresel resesyon endişesi giderek daha artıyor ve tünelin ucu daha da daralıyor.

Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 20 milyar euroluk tahvil alım hikâyesine ABD Merkez Bankası (FED) de eşlik etmek üzere. Zaman zaman iyi, fakat genelde endişeye sevk edecek ekonomik datalarla karşılaşan ABD’de de çıkar yol tahvil alımlarını hızlandırmak.

Büyük bir ihtimalle önce gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ve ardından da gelişen ülkelerin merkez bankaları aynı politikaları yeri gelince uygulayacak diye düşünüyorum.

Nitekim 15 Ekim’den itibaren aylık 60 milyar dolarlık Hazine tahvil alımı yapacak FED’in söz konusu operasyonunu 2020’nin ilk çeyreğinde bitirmek üzere planlamalar yapıyor. Bilançosu düzgün ve rezervleri yüksek bir şekilde yeni yıla girmek isteyen FED’in faiz indirimlerine ne zaman son vereceği ise henüz belli değil.

Ancak ABD/Çin ticaret görüşmelerinde ilerleme sağlanıp, kriz tamamen atlatılmadan, diğer taraftan da nereye gideceği henüz belli olmayan Brexit sürecinin tam olarak netliğe kavuşmadan FED’in faiz artırımına gitmeyeceği ve söz konusu krizler doğrultusunda faiz kararı vereceğini artık bilmeyenimiz kalmadı.

Mnuchin’in Türkiye rüyaları

“Bir vadi dolusu alsın” hikâyesinden saptığımı zannetmeyin… Anlattığım konular hep aynı hattın yan elemanları. Birazcık fikir yürütünce bütün piyasa kanallarının ve ticaret aktivitelerinin aynı istikamette yol aldığı gözleniyor.

Mesela bahsettiğim minvalde Çin ile birlikte gelişenlerin gözde ülkesi Türkiye’ye yönelik spekülasyonlar da haddinden fazla işliyor. Yıllardır swap ve faiz piyasalarıyla milletin anasından emdiği sütü burnundan getiren spekülatörler son dönemde ne yapsalar eski günlerindeki kazançları elde edemiyorlar.

Ahu figanları boşuna değil tabii!.. ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, “Bir de ben deneyeyim… Bakalım Türkiye’de piyasalar nasıl ses verecek” diyerek bir hamle yaptı. Ama hamlesi boşa çıktı.

Kuzey Suriye’de yedi düvelin birlik olup oluşturduğu terör örgütlerine karşı ateş olup yeri göğü inleterek operasyon yapan Türkiye’yi zayıf karnından yakalamak isteyen Mnuchin, sert kayaya çarptığını daha yeni anladı. Nitekim hafta başı piyasalar açılınca da bunu daha iyi görecek.

Neymiş efendim… Mnuchin, Trump’ın bakanlığına verdiği Türkiye’ye yönelik yaptırım getirme yetkisini tanıyan başkanlık kararnamesini imzalayacakmış, ancak yaptırımları şu anda uygulamayacakmış… Adam spekülatörlerin önünü açmaya çalışıyor…

Külâhıma anlat… Cak, cek’lerle bu iş yürümüyor. Fazla güvenemesek de başındaki Adam (Trump) ne pahasına olursa olsun Türkiye’yi destekleme kararı almış ve koltuğunu elinden almaya çalışan Pentagon’a karşı Türk kozunu oynuyor. Birleşmiş Milletler’de Türkiye kararına destek vererek Rusya ile birlikte tarih yazdığını görmedi herhalde!..

“Umarım bu yaptırımları kullanmak zorunda kalmayız, ama gerekirse Türkiye'nin ekonomisini kapatırız” sözlerini sarfeden Mnuchin rüya ve hülya peşinde olduğunun farkında bile değil.

Türkiye, “önden yüklemeli” tedbirlerini aldı. Sonuçları da müspet geldi. Yani kaba inşaat bitti, ince sıvaya geçildi. Duvarlar da oldukça muhkem.

Geçenlerde de aynı ifadeleri kullandım…

Dolayısıyla Merkez Bankası’nın (TCMB) para politikası rotasında enflasyon kaynaklı bir riskin olup olmadığını yorumlamak da “bir vadi dolusu altın” tarzında spekülatif bir fikrin ürünleri olacağı kanaatimdeyim. Sıkı para politikasındaki şiddet enflasyona, CDS’lere, dolar endeksine ve iç ve dış risklere göre ayarlanacaksa bugünden ahkâm kesmenin bir manası yok demek istiyorum.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları