Dolar $
32.61
%0.26 0.08
Euro €
34.87
%0.17 0.06
Sterlin £
40.74
%0.25 0.1
Çeyrek Altın
4069.67
%0.06 2.32
SON DAKİKA
Döviz Cumartesi 31 Ağustos 2019 20:49

KREDİ DARLIĞINA NET ÇÖZÜM

Merkez Bankası'nın (MB) hayata geçirdiği ve Borsa İstanbul'un destek verdiği Türk lirası Referans Faiz Oranı (TLREF) uygulaması giderek yayılıyor. Ziraat Bankası'ndan sonra Alternatif Bank'ın da kullandığı ihraç sistemi TL faiz takas anlaşmasıyla faiz riskini ve faiz oranlarını aşağı çekiyor, dolarizasyonu engelliyor.

Kredi  darlığına net çözüm

Sedat YILMAZ

Merkez Bankası (TCMB), Murat Uysal’ın başkanlığında elindeki klasik araçları da kullanarak yeni geliştirdiği alternatif modellerle bankaları, reel sektörü ve piyasaları rahatlatmaya çalışıyor.

Yüzde 19,75 ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında en yüksek dördüncü politika faizine sahip Türkiye’nin söz konusu olumsuzluğunu olumluya çevirmek için yeni çözümlere imza atan Merkez Bankası yönetimi, bankaların dizaynından başladığı piyasa düzeltme operasyonlarına devam ediyor.

Bankaların munzam karşılıklarına getirdiği referans düzenlemeden sonra son olarak kararlaştırılan Türk Lirası Referans Faiz Oranı (TLREF) sisteminin yaygınlaşmasıyla bankaların kullanacağı ihraç sistemi TL faiz takas anlaşmasıyla faiz riskini azaltırken faiz oranlarını baskılayacak ve reel sektörün ithalatı ve borçlarına yönelik dövizdeki talep eğilimini azaltacak. Bu durum ise bankalardaki döviz mevduatı ilgisini aşağıya çekecek. Bankalarda kredi limitleri büyürken, reel sektör finans sektöründen daha fazla kredi kullanma imkanına sahip olacak.

Merkez Bankası, TLREF sistemini uygularken Türkiye’nin yüzde 19,75’lik politika faizini temel olarak alacak. Yüksek faizi Türkiye’nin kredi büyümesi ve reel sektöre kredi kullandırılması şeklinde planlayan Merkez Bankası, bankaların kredi limitlerini döviz ve TL cinsinden büyütürken kredi faiz risklerini de garanti altına alacak. Bankalar uzun vadeli konut veya ticari kredilerdeki faiz riskini, döviz mevduatlarını teminat gösterme yöntemiyle değil TLREF ihraç modeliyle fonlama oluşturacak. Fonlama maliyetleri düşen bankalar, faiz ve kur riskini TLREF ile karşılarken teminat için ayırdıkları dövizler de elinde kalacak.

Mevcut finansal sistem sürdürülemez

Merkez Bankası da, faizleri düşürmesine rağmen Arjantin (yüzde 58), Mozambik (yüzde 20) ve Gana’dan (yüzde 20) sonra OECD ülkeleri arasında yüzde 19,75 ile en yüksek politika faizine sahip olan Türkiye’de mevcut finansal sistemin sürdürülebilir olmadığı üzerine tez geliştirdi

2004 yılında yüzde 20’lerde enflasyon oranının 2012-13 yılları arasında yüzde 5 seviyesine kadar düştüğünü hatırlatan uzmanlar, 2016 yılından itibaren yükselen enflasyon sebebiyle kısa zamanda faiz oranlarının yükseldiğini ve söz konusu yükselişin politika faizini olumsuz etkilediğini söylediler. OECD ülkelerinde söz konusu dönemde faiz oranlarının birçok ülkede sıfır seviyesine gerilerken Türkiye’de faiz oranlarının yükselişinin nedenlerini değerlendiren uzmanlar, faizin tasarruf sahipleri ve tasarrufları kullananlar şeklinde iki taraflı bir yapı olduğunu, parasal yapıyı teşvik için faizlerin yükselmesinin desteklendiğini belirttiler.

Diğer taraftan parayı kullananların faizin düşük olmasını isteyeceklerini ancak her zaman parayı verenin güçlü olması hasebiyle Türkiye gibi ülkelerde faizlerin yüksek seyrettiğine dikkat çeken uzmanlar, aslında normal olması gerekenin faizin doğru ve kimseyi yıpratmayan bir yerde olmasının lüzumuna vurgu yaptılar.

Yurt dışı kaynak ihtiyacı faizleri yüksek tutuyor

Sanayi, tarım ve inşaatta üretimi taşıyan sistemin krediler olduğunu belirten uzmanlar, faizin doğru yerde olmasının ekonomide talebi direkt olarak ilgilendirdiğini, konut ve otomotiv sektörü gibi birçok sektörün faizle yürüdüğünü, faizin doğru noktada olmaması durumunda kimsenin ev ve araba alamayacağını, sanayinin durma noktasına geleceğini, tarımda işlerin aksayacağını ve buna paralel istihdamın gerileyip, işsizliğin artacağını ifade ettiler.

ABD Merkez Bankası’nın (FED) enflasyonu devreden çıkarmak için faizleri yüksek tuttuğunu ve faiz artırımlarını uzun zaman uyguladığını belirten uzmanlar, enflasyonda düşüşü sağlayan FED’in şimdi faiz indirimleriyle yeniden enflasyonu yukarı yönlü harekete geçirip ülkeyi büyüme noktasında destekleme yoluna girdiğini ve ekonomide bir dengeleme pozisyonuna geçildiğini kaydettiler.

Normal şartlarda bir ülkede enflasyon düşükse faizlerin de düşük olacağı, enflasyon yüksek ise faizlerin de yüksek kalacağını dile getiren uzmanlar, ancak dış kaynağa bağımlı olan ülkelerin bu kaynakları ülkesine çekebilmek için faizi sürekli yüksek tutmak zorunda olduğunu hatırlattılar. Türkiye’de 2017’ye kadar yıllık enflasyonun yüzde 8’ler civarında olduğunu ancak söz konusu rakamın 2019 yılının ilk 7 ayında yüzde 19’a çıktığını belirten uzmanlar, Türkiye’nin dış kaynağa ihtiyacı sebebiyle faizlerin de enflasyona ayak uydurduğunu ve faizlerin politika bazında TCMB faiz indirmeden yüzde 24’lere kadar çıktığını anlattılar.

Önce faiz indirdi, sonra munzamları düzenledi

Uzmanlar, küresel resesyonun giderek ağırlığını hissettirdiği ve merkez bankalarının durgunluğu aşmak için mecburi politika değişikliği girdiği bir ortamda, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve durgunlukla boğuşan Türkiye’de yeni bir finansal sistemin gerekliliğini düşünen Merkez Bankası’nın yeni dönemle birlikte politika değiştirdiğini söylediler. Uzmanlar, “Kamu bankaları öncülüğünde önce enflasyon korumalı mevduat sistemini yürürlüğe koyarak ilk adımı atan Merkez Bankası daha sonra küresel merkez bankalarının faiz indirme rotasına girdi. TCMB 425 baz puan faiz indirerek politika faizini yüzde 24’ten yüzde 19,75’e çekti. Kamu bankalarının faiz indirimlerine karşılık özel bankaların faiz indirimlerini beklemeden munzam karşılıklarına getirilen yeni düzenleme ile ikinci adımına atan Merkez Bankası, Türkiye’deki piyasa darlığı, durgunluk ve ekonomideki yavaşlama üzerine kredi mekanizmasını kuvvetlendirme yoluna gitti” dediler.

Bankaların kredi yetersizliğini para politikasıyla çözme yoluna giden Merkez Bankası’nın, 45 gün vadeli zorunlu karşılıkta yüzde 7 ve ortalaması yüzde 6,4 olan oranı yüzde 2’ye düşürdüğünü belirten uzmanlar,  “Böylece bankalara kasalarında kalmak üzere munzam karşılıklardan yüzde 4,4 kadar bir katkı verdi. Söz konusu yeni düzenleme ise yüzde 10-20 arasında kredi büyümesi yaşayan referans değere sahip bankalara mahsus kılındı” bilgisini verdiler.

Uzmanlar, munzam karşılıklarında yapılan son düzenleme ve TLREF ile ilgili şu değerlendirmede bulundular:

“Önceden bankalar 100 liralık mevduatın 6,4 lirasını Merkez Bankası kasasına koymak zorundaydı. Yeni sistemle bankalar topladıkları mevduatın yüzde 2’sini Merkez Bankası’nın kasasına gönderecekler ve yüzde 4,4’lük bir kredi büyümesine sahip olacaklar. Bunun tam karşılığı da bugün itibariyle 21 milyar liranın üzerinde bir yekunu ifade ediyor. Dolayısıyla Yeni düzenlemeyle zorunlu karşılıklardan kaynaklı yaklaşık 21 milyar lira bankaların kasalarında kalacak. O da ekonomiye nefes olacak. Şimdi de Türkiye’nin referans değerlerini pozitif yolda kullanmak isteyen Merkez Bankası, Türk Lirası Referans Faiz Oranı’nı (TLREF) uygulamaya aldı. Son enstrüman da ciddi destek verecek.”

Riskleri minimize etmenin yolları aranıyor

Merkez Bankası’nın enflasyonla ilgili beklentilerin gelecek dönemde de risk oluşturmaya devam ettiğini belirttiğini belirten uzmanlar, enflasyondaki düşüş sürecinde süreklilik, ülke risk priminin gerilemesi, uzun vadeli faizlerin aşağı gelmesi ve ekonomideki toparlanmanın güç kazanması açısından yeni enstrümanların da gündeme gelebileceğini kaydettiler.

Uzmanlar, son dönemde dolarizasyonun çok ciddi seviyelere geldiğinin gözlemlendiğini ve bankacılık mevduatının yüzde 50’den fazlasının döviz mevduatı olduğunu hatırlatarak, döviz kurundaki artış beklentisi ve enflasyona yönelik belirsizliklerin dolarizasyonu beslediğine dikkat çektiler.

Uzmanlar Merkez Bankası yeni yönetiminin enflasyon görünümü ve para politikasındaki duruşunun TL olan güveni artırıcı bir etki oluşturacağını ve dolarizasyonu da makul seviyelere çekeceğini dile getirdiler. TLREF enstrümanının da aynı doğrultuda hayata geçirildiğini belirten uzmanlar, yeni enstrümandaki hedefin faizle faizi düşürme ve dolarizasyonu da aşağılara çekme hedefi olduğunu ifade ettiler. Uzmanlar, “Yerli yabancı her kurumun üzerinde mutabık olduğu bir değişken faizimiz, TLREF'imiz olursa döviz ile TL anaparayı takas etmemize gerek kalmadan sadece sabit ve değişken TL faiz takas anlaşması yaparak faiz riskimizi yönetme imkanına kavuşuruz” değerlendirmesini yaptılar.

Döviz teminatına gerek kalmayacak

Borsa İstanbul Genel Müdürü Murat Çetinkaya da, Türk Lirası Referans Oranı (TLREF) yerleştikçe, şirketlere yabancı para yerine uzun vadeli TL kredi kullandırılmasının mümkün olacağını, böylece reel kesimin toplam kur riskinin azalabileceğini söyledi. Çetinkaya,  Türk Lirası Referans Faiz Oranı‘na (TLREF) dayalı swap işlemleri yaygınlaştıkça faiz riskini yönetmek için bankacılık sisteminin dolar kullanmasına ve bu kaynağı yurt dışına göndermesine gerek kalmayacağını ifade etti ve konuşu şöyle örneklendirdi:

“10 yıl vadeli konut kredisi aldığınızı düşünün. Aylık ödemeleriniz belli ve sabit. Banka size bu krediyi mevduat müşterilerinden topladığı kısa vadeli, faiz dalgalanmalarına açık değişken maliyetli kaynakla kullandırmak zorunda. Bankanın sizden her ay ne alacağı 10 yıl boyunca sabit, fakat mevduat müşterilerine ne ödeyeceği aynı zaman zarfında oldukça değişken. Buna faiz riski diyoruz. Bankalarımızın bu riski bertaraf etmek için en sık kullandıkları yöntem; yabancı bankalarla takas ettikleri dövizi teminat gibi kullanarak bunun karşılığında uzun vadeli sabit faizli TL fonlama oluşturmak.  Mevduat TL, krediyle alınan konutun fiyatı TL, işlem her açıdan yerli ama ortaya çıkan faiz riskini yönetmek için döviz likiditesine ihtiyaç duyuyoruz. Bu yapı finansal sistemdeki dolarizasyonu perçinliyor. Yerli yabancı her kurumun üzerinde mutabık olduğu bir değişken faizimiz, TLREF'imiz olursa döviz ile TL anaparayı takas etmemize gerek kalmadan sadece sabit ve değişken TL faiz takas anlaşması yaparak faiz riskimizi yönetme imkanına kavuşuruz.”

Sistem kredi stokunu büyütme üzerine kurulu

TLREF’in faiz ve kur riskine karşı bu zamana kadar uygulanan en etkin modellerden biri olduğunu belirten uzmanlar, bankalara dört yönden ciddi bir destek geldiğini belirttiler.  Munzam karşılıklarda referans değerler uygulamasıyla banka kasalarında yaklaşık 21 milyar lira bırakan Merkez Bankası’nın, son olarak uygulamaya koyduğu TL Referans Faiz Oranı (TLREF) sistemiyle bankaların kredi limitlerini döviz ve TL cinsinden büyütürken kredi faiz risklerini de garanti altına aldığını belirten uzmanlar,  “Bankalar uzun vadeli konut veya ticari kredilerdeki faiz riskini, döviz mevduatlarını teminat gösterme yöntemiyle değil TLREF ihraç modeliyle fonlama oluşturuyor.  Fonlama maliyetleri düşen bankalar, faiz ve kur riskini TLREF ile karşılarken böylece teminat için ayırdıkları dövizler de elinde kalmış oluyor” bilgisini verdiler.

Uzmanlar, TLREF modeli gelmeden önce mevcut finansal yapının dolarizasyonu perçinlediğini belirtirken bankaların kredi limitlerini küçülttüğünü ve kredi maliyetlerini büyüttüğünü söylediler. Yeni sistem yerleştikçe özellikle şirketlere yabancı para yerine uzun vadeli TL kredi kullandırılmasının mümkün olacağını dile getiren uzmanlar, reel kesimin TL kredisi kullanması dolayısıyla kur riskinden korunacağını, üreten kesimin borçlarını ödemek için döviz aramak zorunda kalmayacağını ifade ettiler. Uzmanlar, böylece döviz ile TL anaparayı takas etmeye gerek kalmadan sadece sabit ve değişken TL faiz takas anlaşması yaparak faiz riskinin de ortadan kalkacağını kaydettiler.

Döviz yükü hafifleyecek, volatilite azalacak

Uygulamanın döviz ve faizde istikrar sağlayacağını belirten uzmanlar, döviz rezervleri ve cari açık konusunda piyasaları dalgalandırmaya çalışan spekülatörlerin de önünün kesileceğini ve dolarizasyona da bir set çekileceğini belirttiler. Uzmanlar, sıkı para politikası içerisinde genişlemeyi öngören bu tür politikaların döviz ihtiyacını da sona erdirebileceğini sözlerine eklediler.

Uzmanlar, özellikle G20 ülkelerinin artık gerçek işlemlere ve manipüle edilmeyecek işlem derinliğine sahip piyasalarda oluşan gecelik faizlere dayalı bir altyapı oluşturmaya çalışıldığını, uluslararası finansal sistemin yeni bir yol aradığı bu dönemde Türk Lirası için büyük bir fırsat görüldüğünü ve bu fırsatı TCMB desteğiyle TLREF’in yürürlüğe konulduğunu dile getirdiler.

LREF’in piyasada çok yüksek hacmin geçtiği gecelik işlemlerden türetilen, finansal sistem tarafından da kolaylıkla erişilebilir bir referans faiz oranı olduğunu dile getiren uzmanlar, Avrupa Kalkınma ve Yatırım Bankası’nın da sürecin paydaşı olacağını anlattılar.

TLREF’te bir sonraki adım gecelik eğrisi

TLREF’te bir sonraki adımın gecelik (overnight) eğrisi oluşturmak olduğunu öğrendiklerini ifade eden uzmanlar, TLREF ile iki ayağı da Türk Lirası olan faiz takası anlaşmalarının altyapısının oluşturulduğunu ve bankaların orta ve uzun vadeli TL faiz risklerini döviz likiditelerini kullanmadan imkan sağlandığını kaydettiler.

TLREF’e dayalı bir swap mekanizmasının finansal sistemin kaynakları daha etkin kullanmasını sağlayarak kredi maliyetlerini düşürmeye de yardımcı olacağı bilgisini veren uzmanlar, sistemin yaygınlaştıkça şirketlere yabancı para yerine uzun vadeli TL kredi kullandırılmasının mümkün olacağını, böylece reel kesimin toplam kur riskinin de atabileceğini anlattılar.

Uzmanlar ayrıca şirketlerin faiz takas işlemleri yaparak bilanço yapılarına göre sabit ve değişken faiz arasında tercih ve geçiş yapabileceğinden bahsederken tüketim ve yatırım talebinin kur ve faiz dalgalanmalarından çok daha az etkileneceğini, ekonomik aktivitedeki oynaklığın azalacağını kaydettiler.

Uzmanlar, söz konusu piyasa gelişmelerine bağlı Merkez Bankası adımlarının Yeni Ekonomik Program’ın genel çizgisinde geliştiğini, yine gelecek dönemde TL’nin dövize karşı fiyatlamalarda Borsa İstanbul’un bir referans merkez olmasını hedefleyen adımlar atılacağının tahmin edildiğini ifade ettiler.

ABONE OL

EN ÇOK OKUNANLAR